Bence hepimizin kıymetli hocası olan Cem Say’ın 50 Soruda Yapay Zeka kitabını büyük bir keyifle okudum. Hatta işim gereği dönüp dönüp bazı kısımlarına bakarak ilham almayı sürdürüyorum. Hayat dediğimiz mecrada insan aklının ürünü olanlar ve olmayanlar diye bir ayrıma gidilse yine “insan aklı” ile verilecek yanıtlar farklı olacak malumumuz.
Cem Hoca bugün sıkça andığımız ve başvurduğumuz Kurt Gödel’e değiniyor yapay zekanın tohumlarından bahsederken. Gödel, Birinci Eksiklik Teoremi’nde matematiksel işlemler kapsamında “çelişkisizce eksik olma” yani doğru kabul edilen önermelerin kanıtını içermeme durumunu ispatlıyordu. Özetle “karar verilemeyen” parçaların olmasının ispatından bahsediyordu.
Kimliğimizi, benliğimizi ve büyüyen ölçekte insan topluluklarını “tanımlayan” ve belki de “var eden” unsurların akli ya da hissi olarak cazibesine, biraz da bize ulaşan mirasına bir biçimde bağlıyızdır dersek yanlış olmaz diye düşünüyorum. Elbette bu bağlılıklar yine hissi ve akli olarak değişim gösterebilir. Bu durumda insan aklının ve duygularının sürekli değişkenliği kadar içinde yaşadığımız evrenin ve koşulların da değişimi rol oynar. Öyleyse basit bir tüme varımla, Gödel’in matematikte dile getirdiği gibi bizim ya da bizim dışımızdakilerin kapsandığı mecrada, O’nun İkinci Eksiklik Teoremi’nden ilhamla “çelişkisizliğin kendi çelişkisiz olma” durumunun kanıtını içermediği temeline yaslanılsa zaten iktisadi boyutta gözettiğimiz “engelsiz” bir arada olabilme’ye doğru yol alabilir miyiz?
Buradan “Zor, Sermaye ve Avrupa Devletlerinin Oluşumu” adlı kitabı ile tanıdığımız Charles Tilly’e değinmek istiyorum.
“Sorun şu iki durumdan biri söz konusu olunca başlar:
Birincisi; gösterilen neden taraflardan birinin karşı çıktığı bir ilişkiyi ima ederse; ikincisi, taraflardan biri, nedeni, tartışmalı bir pratiği haklılaştırmak için kullanırsa.”
tespitini öne sürüyordu Neden adlı eserinde. İnsanoğlunun ve var edip içerisinde yaşamayı sürdürdüğü beşeri sistemlerin geçirdiği değişimlere karşın vazgeçmediği “mücadele” olgusunun temelinde yukarıda matematiksel olarak nafileliğini vurgulamaya çalıştığım “haklılık” unsuru yatıyor diye düşünüyorum.
Neden her ne olursa olsun mücadelenin ortadan kaldırılması ihtimalinin kültürel ve evrimsel olarak mümkün olmadığı kanısındayım.
Peki buraya kadarki satırların laiklik ile ne alakası var?
Laiklik sözcüğünü bu yazıda ikinci ve son kez kullanıyorum; tüm felsefi tartışmaları bir yanda tutarak, kurulan iktisadi düzeneğin temelde olduğu koşullarda bireylerin düşünüp hissettiklerinden ve devletlerin anayasalarında yazılı olanlardan ziyade işlerliği olan; ders ve eğitimlerde hep dile getirdiğim üzere takasın günümüzde reel ve finansal olarak eriştiği aşamadır.
Tarihsel süreçte türümüzün geçirdiği değişimlere karşın zihne ve hislere erişimdeki kısıtlar, insan aklının gidebileceği en ileri seviye için de geçerlidir. Ancak, ortaya koyduğum bu görüşe göre işlerliği olanın, özden uzaklaştıkça ifade edilişinin mücadeleye neden olduğu da açıktır. Halbuki, herkes özde doğmakta, büyümekte ve ölmektedir.
Yazıda tam bu noktada devreye demokrasinin girmesi kaçınılmazdır. Bu kez Demokrasi adlı kitabında Charles Tilly şu satırları kaleme alıyor:
“Eğer demokratikleşme veya demokratikleşmenin geri çevriminin sebeplerini ve etkilerini anlamak istiyorsak, demokratikleşmeyi ve demokratikleşmenin geri çevrimini şu ya da bu yönde, eşikten atılan basit adımlar olarak görmek yerine, süreklilik arz eden süreçler olarak kabul etmekten başka çaremiz yoktur.”
İktisadi varlıklarımızı sorgulamadığımız ve iktisadi olmaktan öte detayların önemsenmediği bir tarihsel süreçte yanıtı çoktan verilmiş olan birey ve devlet biçimi sorusuna arkeolojik yaklaşımlarla karşıt ya da taraf olunamaz. Tartışma, tarihsel sürecin bir aşamasından sonra artık yıldızlararası düzeyde seyreden sistematikte “yeryüzü” kavramlarıyla tartışılmaya çalışıladursun, açılan ya da açılmak üzere olan yeni sayfalarda bedeli kan ile ödenen “insan aklı” ve “vicdan” kavramları bakalım eşikten geçebilecek mi?
Yoksa tarafların önemli bir silahı haline gelen demokrasi, bir güncelleme ile akıl ve vicdanı yapay olan bir akla mı tercih edecek.
- 21.Yüzyılda Kemalizm Bünyesini Arayan Bir Düşünce mi, Düşüncesini Arayan Bir Bünye mi? - 15 Mart 2021
- Emeğe ve Düzene Tutulan Bir Kara Ayna: Ken Loach Sineması - 31 Aralık 2020
- Virüs, Yıkıcı Teknoloji ile Otoliz ve Halkçılık Fenomeni - 31 Aralık 2020