Bir vapur güvertesindeyiz,
umut iki gök arasında sıkışıp kalmış
biz uzanmışız iki gök arasında
o yıldız benim bu yıldız senin
bizim olmayan yıldızları paylaşmışız.
dünya yetmiyor anlatmaya
biz öldük ey İstanbul…
bir vapur kenarındayız
alabildiğine boğaz, iki yakası
yan yana gelemeyen milyonların içinde
bir can simidi martıların ağzında
tutmaya yelteniyorsun
kayıyor altımızdan köprüler
sarılıyoruz bulduğumuz ilk yılana
biz öldük ey İstanbul…
bir vapur iskelesindeyiz,
beşikte yatan açların ağız kokuları
döküyoruz elimizde kalan son türküleri
elimiz ceplerimizde yürüyoruz
açlar ordusu peşimizde
gülhane parkı şuramızda kaldı
aklımızda yasaklar meydanı Taksim
kaç kez öldük ey İstanbul…
bir vapurun gürültüsündeyiz
deniz ikiye ayrılıyor herkesin içinde
köprüleri geçiyoruz artık
balkonunda kendini asan kadınların
sokak lambalarında gölgelerini bıraktıkları
kocakoca adamların ayak izlerini taşıyoruz.
yüzüyoruz yüzü koyun düşmüş
çocukların hayalleri arasında
kaç kez öldük ey İstanbul…
bir martının kanatlarındayız
sallana sallana geçiyoruz kadıköy rıhtımını
ölüm olsa utanırdı parmak uçlarımdan
ver elini sonrası Galata gölgesi
sonra elimi bırakma!
apaydın oldu şimdi iki gök arası
alacakaranlık kırmızısı kadar aydınlık
süzülüyor lanetlenmiş sesimden Nazım;
-“Güneşin boynunu vurup
kanını göle akıttılar!”
Güvertede sen ben martılar
bir de umutsuzluğumuz.
söylenerek sarılıyoruz, sallanıyoruz
Deniz utanıyor ayaklarımızın altında
…Topla kendini Ey Şehr-i İstanbul.
Sonsuz değiliz hiç birimiz.
Mahir DOĞU
- Röportaj: Prof. Dr. Hasan Aydın - 6 Haziran 2020
- Tarikatların Kıskacında Diyanet - 6 Haziran 2020
- Yaşasın Cumhuriyet - 26 Ocak 2020